İran'da yaşanan korkunç bir olay, medya ve halk arasında büyük yankı uyandırdı. "Kara Dul" lakaplı bir kadın, geçtiğimiz yıllarda 11 eşini farklı zamanlarda öldürdüğünü itiraf etti. Bu olay, hem yerel hem de uluslararası düzeyde dikkat çekti ve birçok soru işaretini beraberinde getirdi. Peki, bu kadının cinayetlerini işleme nedeni neydi? Nasıl bu kadar uzun süre gözlerden uzak kalmayı başardı? İşte, "Kara Dul"un hikayesi.
Kara Dul, 45 yaşındaki Mina M., ilk eşi Hamid'i 2005 yılında, onun kendisini aldattığı iddiasıyla öldürdüğünü dile getirdi. İlk cinayetinin ardından, Mina'nın bir şekilde kurbanlarının ardında bıraktığı izleri dikkatlice gizlemeyi başardığını söylemek mümkün. Eşlerinin ölümünün ardında süregelen dolandırıcılık faaliyetleri ve miras peşinde koşma gibi sıradan nedenler olsa da, Mina'nın motivasyonu daha derinlere iniyor. Onun cinayetlerini işlerken kullandığı en önemli araçlardan biri, "intihar süsü" verme yeteneği oldu. Karşındaki insanlar, bir "kurban" rolü oynamanın ona sağladığı avantajı oldukça iyi kavradı.
Kendisine ait bir boşanma hikayesini hayata geçirmek için yola çıkan Mina, zamanla bu oyunun ne denli eğlenceli ve kazançlı olduğunu fark etti. İlk cinayetinin ardından, Mina'nın aklında bu tür bir hayatın ne kadar cazip olabileceği belirmeye başladı. Kurbanları, her seferinde ona bir dolandırıcılık planının peşinden koşarken, kendisi tamamen özgür ama tehlikeli bir hayat sürmeye başlamıştı. Eşlerinin ölüm sahnelerini, birer kurbanın intihar hikayeleri olarak sunma yeteneği, onun bu yolda yürüyüşünü daha da kolaylaştırdı.
Mina'nın kurbanlarının ortak noktası sadece cinayetlerin işleniş şekli değil, aynı zamanda psikolojik portreleriydi. Cinayetler arasında kalan yıllar boyunca, Mina'nın hayatının seyrini değiştiren bir psikolojik bağlılık ve bağımlılık gelişti. Cinayetlerin ardındaki mantık, erkeklerin her birinden istismar edilen bir para akışını sağlamak ve beyinlerinin arka planına yerleştirilen travmayı fırsata çevirmekti. Zamanla, Mina'nın ruh hali, kurbanlarına karşı bir derin özlem ve aynı zamanda bir kin duygusu beslemeye başladı.
Her bir cinayet, onu sıfırlarken, aynı zamanda tekrar üst düzey bir güç hissi vermişti. Eşlerinin ardında bıraktığı boşluklar, Mina'nın psikolojik yıkımının doruk noktalarını oluşturuyordu. İçsel bir söylem geliştirmişti: "O, benim hayatımı mahvediyor, bu yüzden onu yok etmeliyim." Her bir kurban, onun için sadece bir araç ve asla unutmadığı geçmişteki bir ölüm kalım savaşı gibiydi. Kendi hayatında yaşadığı kurbanlık rolünü intihar izleri ve kayıplarla besleyerek, muazzam bir güç sadakati ve tehlikeye karşı savunma mekanizması geliştirmişti.
Kara Dul olarak bilinen Mina, 17 yıl süren evliliği boyunca, her bir eşini aynı bahanelerle kaybetti. Dolandırıcılık ve cinayet, tamamen gizli bir yaşam kurabilmesi için zemin hazırladı. Mahkeme süreçlerinde, "sadece kendimi savundum" söylemi, birçok kişinin ona karşı sempatik olmasına yol açtı. Ancak, zaman geçtikçe, Mina'nın hikayesinin tüm yürek burkan ayrıntıları, gerçeğin yüzüne vurdu.
Bu fırtınalı hayatı sona erdirmek için yapılan yakalamalar ve incelemeler, Mina'nın tutuklanması ile sonuçlandı. Yetkililer, hem kurbanlarının hem de Mina'nın psikolojik analizlerini detaylı incelemeye başladı. Olayın içindeki tüm karmaşayı çözmek için birçok uzmana ihtiyaç duyulurken, aynı zamanda kurbanların aileleri ve sevdiklerinin yaşadığı travma da gündeme geldi. Türkiye'deki miras planının kurgusu ile birleştirildiğinde, Mina'nın yaklaşımı daha da anlaşılır oldu. Mirasın peşinden koşarken, bu eylemlerinin gerçek yüzü açığa çıkmış oldu.
Sonuç olarak, İranlı Kara Dul'un hikayesi, sadece bir cinayet davası değil; aynı zamanda insan psikolojisinin karanlık taraflarını açığa çıkaran, bir kadının toplumsal rollerle verdiği mücadele ve modern toplumda yaşanan adaletsizliklere ışık tutan bir durumdur. Mina'nın yaşadığı olayların altında yatan karmaşa, cinayetlerin yalnızca birer sonuç olduğunu, gerçek sorunun ise daha derinlerde yattığını gözler önüne seriyor.