Uzun yaşam, tüketim toplumunda sıkça tartışılan bir konu. İşte tam da bu noktada, 100 yaşına basan iki kadın, uzun yaşamın sırlarını açıklamak için sahneye çıkıyor. Beslenme ve egzersiz üzerine sıkça duyduğumuz “sağlıklı yaşam” öğretilerinin ötesinde, bu kadınlar gerçek hayat hikayeleriyle bizlere önemli dersler veriyor. Peki, 100 yaşındaki bu kadınların long yaşam sırrı ne? Ne yiyorlar, ne yapıyorlar, nasıl yaşıyorlar? İşte tüm cevaplar...
Panelde yer alan 100 yaşındaki kadınlardan biri, Maria, 1923 yılında dünyaya geldi. Hayatına dair anılarını paylaşırken gözleri parlıyordu. “Hayatım boyunca en çok sevdiğim şey, her anı dolu dolu yaşamak oldu” diyor. Maria, gençliğinde özellikle ailevi bağlara verdiği önemin altını çiziyor. “Ailemle geçirdiğim vakit, yaptığım her şeyden daha değerlidir.” dedi. Maria’nın yaşamı boyunca koruduğu sosyal ilişkilerin, onu güçlü ve zinde tuttuğunu dusunmeden edemiyoruz.
Diğer kadın, Rosa, ona bitişik bir yaşam hikayesine sahip. O da yıllar içinde dostlukların ve anıların oluşturduğu derin bağların önemini vurguluyor. “Kendine ait bir yaşam alanı yarat, sevgiyle yaşa, gıdaların tadını çıkar. İşte uzun yaşamın anahtarı budur” diyor Rosa. Her iki kadın da, sağlıklarına dikkat ettiklerini, fakat bunun asıl sırrının psikolojik mutluluktan geçtiğini belirtiyorlar. Gerçekten de, sağlık sadece fiziksel değil, ruhsal bir mesele.
Farklı dönemlerde, farklı yaşam koşullarında yaşamış olsalar da, Maria ve Rosa’nın uzun yaşam sırları birbirini tamamlayan özellikler taşıyor. Yalnızlığın insan üzerindeki olumsuz etkilerinin ne denli önemli olduğunu gözlemleyen bilim insanları, uzun yaşayan bireylerin genellikle sosyal ilişkilerinin güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Maria, gençken katıldığı topluluk etkinliklerinin onun yaşamına renk kattığını dile getiriyor. “İnsanların yaşamına katılabilmek, bana her zaman yeni bir nefes, yeni bir bakış açısı kazandırdı.” Bu nedenle sosyal bağların gücü, uzun yaşamın temel faktörlerinden biri olarak öne çıkıyor.
Kendisine ait bir yaşam alanı yaratmanın ve sevgi dolu bir yaşam sürmenin önemi de abartılamaz. Rosa, içinde yaşadığı toplumu, mahalle insanlarını, komşularını tanımaya çalıştığını ifade ediyor. Bu tür ilişkilerin, yaşam kalitesini artıran unsurlar olduğunu özellikle vurguluyor. “Herkesi bir parça sevmek ve anlık mutlulukları paylaşmak, hayatta kalma gücümüzü artırıyor.” şeklinde sözlerini tamamlıyor.
Bunların yanı sıra, yaşam motivasyonu sunan hobilerin ve yeni deneyimlerin de yaşam süresini uzattığı bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Maria ve Rosa, bu konuda da benzer görüşlere sahip. Maria’nın hala düzenli olarak resim yaptığı ve doğada yürüyüşe çıktığı biliniyor. Rosa ise bahçesinde sebze yetiştirmeyi ve el işlerini sürdürüyor. Her ikisi de bu aktivitelerin ruhsal ve bedensel sağlıkleri üzerindeki olumlu etkilerinden bahsediyorlar. “Yaşamak da, yaratmak da para ile ölçülmez, bunu anlamamız önemli.”
Sonuç olarak, 100 yaşındaki bu kadınların hikayeleri, bizlere sağlıklı bir yaşam için yalnızca diyet ve egzersizin ötesindeki öğretileri sunuyor. Uzun yaşamın sırları arasına sevgi dolu ilişkiler, toplumsal bağlar ve mutluluğu yakalamak da ekleniyor. Dolayısıyla, belki de herkesin uygulaması gereken en önemli şey, yaşamın tadını çıkarmak ve anı dolu dolu yaşamayı öğrenmek. Maria ve Rosa’nın yaşam felsefeleri, hayatın akışına karşı durmamak ve her anın kıymetini bilmek üzerine kuruludur. Onların hikayeleri, yalnızca birer uzun yaşam örneği değil, aynı zamanda gerçek anlamda mutlu olmanın yollarını da barındırıyor.